AKEL Genel Sekreteri Stefanos Stefanu’nun Kıbrıs’ta Militarizasyon Karşıtı Konuşması
AKEL Genel Sekreteri Stefanos Stefanu, Kıbrıs’ta militarizasyonun tehlikelerine dikkat çekerek barış ve diyalog çağrısında bulundu. Konuşması, adada barışçıl bir gelecek için atılması gereken adımları vurguluyor.
AKEL Genel Sekreteri Stefanos Stefanu’nun Konuşması
Kıbrıs’ta artan militarizasyonu protesto etmek amacıyla düzenlenen yürüyüşte, AKEL Genel Sekreteri Stefanos Stefanu, ülkenin yabancı güçlerin üssü haline getirilmesini sert bir dille eleştirdi.
Stefanu, Kıbrıs’ın NATO’ya ya da diğer askeri ittifaklara değil, yalnızca halkına ait bir ülke olması gerektiğini vurguladı. “Barış köprüsü olan bir Kıbrıs istiyoruz, savaş üssü değil,” dedi.
Yabancı askeri varlığın, Kıbrıs’taki tehlikeleri ve tehditleri artırdığına dikkat çeken Stefanu, ABD ve NATO ile yapılan askeri anlaşmalar hakkında hükümetin halkı bilgilendirmediğini belirtti.
Ayrıca, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarını da eleştirerek, Kıbrıs hükümetinin bu konuda sessiz kalmasının “kabul edilemez” olduğunu ifade etti. “Kaç çocuğun daha ölmesi gerekiyor ki bir tepki verilsin?” diye sordu.
Stefanu, Kıbrıs’ın tarafsızlık ilkesine uygun bir dış politika izlemesi gerektiğini belirterek, “Kıbrıs, yabancı askeri üslerden arındırılmış, barış içinde ve bağımsız bir ülke olmalıdır,” dedi.
Yürüyüşe katılanlar, “Savaşa hayır, barışa evet” sloganları atarak hükümete tepkilerini dile getirdi.
AKEL Genel Sekreteri Stefanos Stefanu’nun açıklaması şöyle:
“Kasım 24, 2024 AKEL Basın Ofisi. Ülkemiz ve halkımız açısından en basit, en anlaşılır, en elzem, en acil talebi dile getirmek için bugün burada bulunuyoruz.
- NATO’ya ya da başka bir askeri ittifaka değil; kendi halkına ait bir Kıbrıs istediğimiz için buradayız.
- Yabancı vasilere, yabancı ordulara değil; sadece kendi halkına ait bir Kıbrıs istediğimiz için buradayız.
- Doğu Akdeniz’de barış köprüsü olması gereken bir Kıbrıs istediğimiz için buradayız.
Savaş üssü değil, casusluk merkezi değil, komşu devletlere karşı savaş provaları için tatbikat alanı olan bir Kıbrıs değil; barış köprüsü olan bir Kıbrıs istediğimiz için buradayız.
- Çünkü Kıbrıs’ın altyapıları, limanları, havaalanları, toprakları ve hava sahası Amerikalılara, İsraillilere veya bir başkasına değil, Kıbrıs’a hizmet etmeye yöneliktir.
Adamızın sırtına başka orduların daha yüklenmesini değil, adamızın tüm yabancı ordulardan kurtulmasını istediğimiz için buradayız.
Buradayız çünkü, Amerikan askeri güçlerinin Kıbrıs’ta kalıcı varlığı konusunun müzakeresinin yapıldığına dair Cumhurbaşkanı’nın açıklamasını pasif bir şekilde izleyemediğimiz için buradayız.
Gerçekten, size böyle bir hakkı kim verdi Sayın Hristodulidis?
Arkadaşlar, önceki DİSİ hükümetiyle başlayan ve şimdiki hükümetle devam eden ülkenin adım adım NATO güçleri için bir üs, bir sıçrama tahtasına dönüştürülmesi haline dönüşmesi, ülkemiz açısından iyiye işaret olmadığı gibi, bölgemizde yaşanan trajik olaylarla birlikte büyük tehlikelere de yol açıyor.
Buradan sadece 380 kilometre uzakta, büyük acılar çeken Gazze’de savaş tüm şiddetiyle sürüyor; medeni dünyayı utandıran bir vahşet sürüyor.
İsrail’in savaş makinası tarafından on binlerce sivilin öldürülmesini hiçbir şeyin haklı çıkaramayacağını, bir halkın tümünü topraklarında yok etmeyi amaçlayan bir operasyonunu hiçbir şeyin haklı kılamayacağını Kıbrıs halkının büyük çoğunluğunun anlayacak hem mantığa hem de insanlığa sahip olduğuna kesinlikle inanıyoruz.
Bu nedenle ateşkes ilan edilmesini, BM kararlarının uygulanması ve kalıcı barışın sağlanmasını umuyoruz.
Bu nedenle Kıbrıs hükümetinin bu suç, bu soykırım karşısında suskun kalmasını ve suça ortak olurcasına işbirliği yapmasını istemiyoruz.
Defalarca sorduk ve sormaya devam diyoruz: Hristodulidis hükümetinin ve diğer siyasal partilerin Netanyahu’ya karşı tek bir kelime eleştiride bulunmaları için daha kaç bin çocuğun öldürülmesi gerekiyor?
Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin İsrail Başbakanı’nı savaş suçlusu ilan etmesinin ardından bile hala daha suskunluklarını sürdürüyorlar.
Halkımızın büyük çoğunluğu Kıbrıs’ın ve ülkemizde yaşayan tüm insanların güvenliğinin tehlikede olduğunun farkındadır.
Bölgedeki yangının genişlemesi durumunda kasırganın tam anlamıyla yanı başındaki Kıbrıs’a da darbe vuracağının da farkındadır.
Kıbrıs’ın savaş operasyonlarına dahil olmasının ülkemizi hedef haline getirdiğinin ve adadaki her yabancı ordunun güvenliği değil, tehlikeleri ve tehditleri artırdığının da farkındadır.
Sayın Hristodulidis ve hükümeti, AKEL’in ve yurttaşların büyük bir kısmının yönelttiği şu sorulara yanıt vermeyi reddediyor:
- İsrail’in savaş operasyonlarını destekleme amacıyla İngiliz üslerinin kullanılması konusunda hükümetin görüşü nedir?
Bunun yol açtığı tehlikeler hakkında hükümetin hiçbir fikrinin ve algısının olmaması mümkün mü?
- Amerikalıların İngiliz üslerini kullanması konusunda hükümet Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kuruluş Antlaşması’nın gerektirdiği şekilde onayını verdi mi vermedi mi?
Yoksa Atlantik ötesi müttefikler ne hükümeti ne de ülkeyi dikkate almıyor, hesaba katmıyorlar mı?
- ABD askeri güçlerinin yalnızca insani operasyonlar için kalıcı olarak burada bulunduğu ve bulunacağı yalanını daha ne kadar sürdürecekler?
NATO’nun insani müdahaleden neyi kastettiğini tüm dünya biliyor.
- ABD ve diğer NATO devletleriyle yapılan askeri anlaşmaların içeriği hakkında hükümet Temsilciler Meclisi’ni ve Kıbrıs halkını ne zaman bilgilendirecek?
Arkadaşlar, sol dışında diğer siyasi güçler ve hükümet sergilemeye devam ettikleri duruşlarını, sabahtan akşama kadar bağlılık yemini ettikleri o meşhur “ülkenin Batı yönelimi” adına haklı göstermeye çabalıyorlar.
Ancak aslında yeni sloganlarıyla neyi kastediyorlar?
Onları sloganlarının ve ideolojik takıntılarının ardında nelerin gizlendiğini yanıtlamaya çağırıyoruz.
- Acaba Batı yönelimi adına, örneğin Orta Doğu’da Batı ve müttefikleri tarafından sürdürülen savaşlara ve zulümlere karşı Kıbrıs’ın sessiz kalması gerektiğini mi kastediyorlar?
- Uluslararası Ceza Mahkemesi Netanyahu’nun insanlığa karşı suç işlediğine karar verirken Kıbrıs’ın sessiz kalması gerektiğini mi kastediyorlar?
Peki, uluslararası hukukun onlar için önemi yok mu? Ülkemizin itibarı ve güvenilirliği onlara göre önemsiz mi?
- Batı’nın ve Avrupa Birliği’nin ortak bir tutumu olmadığında “Batı yönelimi” ne anlama geliyor?
Acaba onlar “ülkenin Batı yönelimi” derken, aslında Kıbrıs’ın elini kolunu bağlayıp Batı’nın en gerici kesimiyle aynı safta yer almasını mı kastediyorlar?
- Örneğin, Ortadoğu’da İsrail’i eleştiren İspanya, Belçika, İrlanda gibi devletlerle Kıbrıs hükümeti neden aynı safta yer almıyor?
Neden BM’nin ortaya koyduğu tutumlara katılmak yerine, ABD ile birlikte Netanyahu’nun avukatlığını yapmayı tercih ediyor?
- Peki Batı ya da Batı’nın bir kısmı Kıbrıs’ın çıkarlarına aykırı pozisyonlar aldığında Kıbrıs’ın ne yapması gerektiğini öneriyorlar?
Beyaz Saray’ın şu anki sakininin hoşuna gitmek için Kıbrıs’ın çıkarlarını baltalamaya mı niyetliler?
Aklı başında her insan, Kıbrıs’ın ABD dahil tüm bölge ve dünya devletleriyle ilişkilerinin geliştirilmesinin başka bir şey, üslerin verilmesinin ve ülkenin NATO’nun peşine takılmasının başka bir şey olduğunun bilincindedir.
Güçlü devletlerle karşılıklı yarara dayalı ilişkiler kurmak başka şeydir; Kıbrıs’ı onların piyonu haline getirmek ve onların savaş arabalarının ardına yurdumuzun da bağlanmasını talep etmek başka bir şeydir.
Sonuçta bu gidişatı belirleyen meşhur Menendez-Rubio yasası, Kıbrıs-ABD ilişkilerini değil, BM Güvenlik Konseyi’nin iki daimî üyesi ile, herkesin de kabul ettiği gibi en kritik anlarda Kıbrıs’ı destekleyen Rusya ve Çin ile Kıbrıs’ın ilişkilerini bozması yönündeki emirle Amerika’nın jeostratejik çıkarlarını öne çıkarıyordu.
Her mantıklı insan, Kıbrıs’ın dış politikasının uluslararası hukuka, ilkelere ve ülkenin gerçek çıkarlarına dayanması gerektiğini bilmekte ve anlamaktadır.
Devletimiz mümkün olduğu kadar çok devletle uluslararası ilişkilerini geliştirmeye çalışmalıdır.
Ama bunu başkalarının çıkarlarına hizmet ederek ya da diğer devletlerle geleneksel ve tarihi bağlarını kopararak yapamaz.
Ve elbette, dış politikamızı geliştirmede hedef Kıbrıs sorununu çözüme kavuşturma çabasına hizmet etmelidir. Çünkü işgal ve bölünme yurdumuz ve halkımız için ilk tehlike kaynağıdır ve öyle olmaya devam etmektedir.
Kıbrıs’ın dış politikası bunların üzerine kurulmalıdır.
Kıbrıs’ın uluslararası konumunun güya bu şekilde güçlendiğine dair kendi kendini kandırmalar, yanılsamalar üzerine değil, militarizasyon ateşiyle oynanan tehlikeli oyunlar üzerine değil.
Arkadaşlar, yıllardır ilk kez Orta Doğu bölgesinde genel bir savaş tehlikesi bu kadar görünür oluyor.
Ve aynı zamanda, 80 yıl sonra ilk kez bir dünya savaşı kâbusu, hatta bir nükleer savaş tehlikesi insanlığın başı üzerinde adeta bir kılıç gibi sallanıyor.
Bunlar artık dünyadaki tüm devletleri, tüm halkları, tüm insanları tehdit ediyor.
Hiçbirimizin kayıtsız kalma lüksü yok, tüm bunları görmezden gelme seçeneğimiz yok.
İşte bu yüzden buradayız. Çünkü dünya ve insanlık açısından böylesine kritik anlarda savaşların, istilaların, emperyalist müdahalelerin değil, barışın yanında yer almalıyız.
Biz barıştan, adaletten, halkların dayanışmasından, devletlerin iş birliğinden yanayız.
Kıbrıs’ın da bunlardan yana olması gerekiyor.
Bu da yabancı vasilerin, yabancı orduların ve yabancı askeri üslerin olmayacağı bir vatan demektir.
Bunun için de ölüm saçan saldırıların sıçrama tahtası olan değil, barış köprüsü olan özgür ve bağımsız bir vatan için mücadele ediyoruz.”