İnşaat Sektörünün Önemi ve Karşılaştığı Zorluklar
İnşaat sektörü, ekonomik büyümenin temel taşlarından biridir. Bu makalede, inşaat sektörünün önemi ve karşılaştığı zorluklar ele alınarak, sürdürülebilir gelişim için çözüm önerileri sunulmaktadır.
İnşaat Sektörünün Önemi ve Zorlukları
İnşaat sektörü, yaklaşık 65 yan sektörü etkileyen lokomotif bir sektör olarak bilinir.
Türkiye’ye büyük bir sıçrama yaşatan merhum Turgut Özal, 1983 yılında iş başına geldiğinde bu gerçeği göz önünde bulundurarak İnşaat sektörüne el atmış ve Toplu Konut Fonu ile sektörü canlandırmak için önemli adımlar atmıştır. Özellikle Annan Planı sonrası, bu sektörde ciddi bir patlama yaşanmış, çünkü plana göre “değer kazandırılmış Rum Malları” elimizde kalacak, Rumlara iade edilmeyecekti.
Yaşanan inişli çıkışlı süreçlerin ardından, inşaat sektörümüz ciddi bir seviyeye ulaştı ve ekonomiye büyük bir ivme kazandırdı.
Toplamda yaklaşık 35.000 konut, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları veya diğer üçüncü ülke vatandaşlarına satıldı. Örneğin, Güney Kıbrıs’a yerleşmiş binlerce Rus ve Ukraynalı, paralarını getirip Kuzey Kıbrıs’taki emlak sektörüne yatırım yaptı.
Bu durum, Rumları ciddi anlamda rahatsız etti.
Kuzey Kıbrıs’ta Rum Malları üzerine inşaat yapan müteahhitlere, bu malları pazarlayan yerli ve yabancı emlakçılara karşı davalar açıldı ve bazıları tutuklandı.
Bu durum, inşaat sektörümüzde ciddi bir krize yol açtı.
Diğer yandan, Türkiye’de muhafazakar basın aracılığıyla Kuzey Kıbrıs’taki toprakların Yahudiler tarafından satın alındığı ve “Filistinleştiği” iddiaları gündeme getirildi.
Bu iddiaların haklılık payı vardı. Özellikle avukatlar aracılığıyla kurulan şirketlerin Kuzey Kıbrıs’ta toprak satın aldığı biliniyordu.
Gizli bir el, sanki “toprak satılıyor” propagandası ile daire satışlarını engellemeye çalıştı.
Türkiye kamuoyu ve yöneticileri bu propagandadan ciddi şekilde etkilendi.
Biz de istemeden bu propagandadan etkilendik.
Sonuç olarak, bir yasa çıkardık.
Ancak çıkardığımız yasanın inşaat sektörünü olumsuz etkilediğini kısa bir sürede fark ettik.
Hatalı bir karar verdik; toprak satışı ile konut satışını birbirinden ayırmamız gerekirdi. Çünkü, yaklaşık 35.000 konutun oluşturduğu apartmanlar, sadece 3.500 dönüm toprağın üzerine kurulmuştu.
Bu durumun ne gibi bir tehlike taşıyabileceği üzerinde durulması gereken bir konuydu.
Yapmamız gereken, burada konut satın alan ve o konutlarda yaşayan yabancılar için gerekli altyapı tedbirlerini almaktı.
Hükümetimiz şu an konunun ciddiyetini anladığı için acilen bir yasa gücünde kararname çıkardı.
Yasa, komitelerde tartışılırken elbette muhalefetin görüşleri de dikkate alınarak daha da iyileştirilecektir. İnşaat sektörümüzün içine girdiği krizi hafifletmeye çalışırken, başka bir tehlike daha ortaya çıktı.
Bildiğiniz gibi Suriye, Esad rejiminden kurtuldu ve yeni bir Suriye inşa edileceği söyleniyor.
Dışarıdaki göçmenleri tekrar Suriye’ye döndürebilmek için burada on binlerce konut yapılacak.
Dün, merhum Amcaoğlu’nu ebediyete uğurlarken, burada iş yapan bir müteahhit arkadaşla karşılaştım. “Suriyeye gidiyorum Bakanım” dedi.
Biraz sohbet ettik.
Türkiye’deki bütün firmaların ilgilerini Suriye’ye yönlendirdiğini, orada yapılacak on binlerce konutun malzemelerinin Türkiye’den gideceğini, bu talebin Türkiye’de inşaat malzeme fiyatlarını yukarı çekeceğini, dolayısıyla KKTC’deki inşaat maliyetlerinin artacağını ve bunun da konuta olan talebi düşüreceğini söyledi.
Sonuç olarak, inşaat sektörümüz içten ve dıştan gelen baskılarla adeta bir şamar oğlanına dönüştü.