Cenevre Zirvesi: Kıbrıs Meselesinde Yeni Bir Dönem mi?
Cenevre Zirvesi, Kıbrıs meselesinde yeni bir dönemin kapılarını aralıyor. Taraflar arasındaki görüşmeler, adanın geleceği için kritik bir öneme sahip. Zirvenin detayları ve olası sonuçları hakkında bilgi edinin.

Prof.
Dr.
Güven Arıklı, yarın (17 Mart Pazartesi) Cenevre’de başlayacak olan 5+1 gayriresmi Kıbrıs zirvesine dair görüşlerini kaleme aldı.
Bu zirve, Kıbrıs meselesinde yıllardır sahnelenen ve sonuçları asla değişmeyen bir tiyatronun yeni perdesini açacak.
Rum basını, günlerdir bu zirveyi “son fırsat” veya “çözüm için kritik bir eşik” olarak sunarken, Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye olarak biz bu masalların farkına çoktan varmış durumdayız.
Rum tarafının niyeti, her zamanki gibi zaman kazanmak ve Kıbrıs Türk halkını oyalamak.
Zira yıllardır süregelen müzakere süreçlerinde tek bir gerçek değişmez: Kıbrıs Rum yönetimi, Kıbrıs Türk halkını eşit bir ortak olarak kabul etmekten ısrarla kaçınıyor.
Crans Montana’daki yaşananları unutmadık; orada federasyon temelli çözüm için samimi bir çaba gösterilmişti, fakat Rum tarafının sıfır garanti, sıfır asker ve Kıbrıs Türk halkını azınlık statüsüne iten talepleri müzakereleri çözümsüzlüğe mahkûm etti.
Şimdi benzer şartlar altında müzakerelere “kaldığımız yerden devam etme” hikâyesiyle bizi aynı çıkmaza çekmek istiyorlar.
Kıbrıs Türk tarafı olarak artık eski hataları tekrarlamayacağız.
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, halkımızın iradesini yansıtan, egemen eşitliğe dayalı iki devletli çözüm modelini kararlılıkla savunmaktadır.
Bu, sadece bir siyasi duruş olmaktan öte, Kıbrıs adasındaki gerçeklerin kabul edilmesi adına bir zorunluluktur.
Bugün Rum liderliği ve onların sözcülüğünü yapan medya organları, Kıbrıs Türk tarafının iki devletli çözüm ısrarını seçim yatırımı olarak değerlendirme çabasına girmiş durumda.
Fakat mesele seçim değil, Kıbrıs Türk halkının varoluş mücadelesidir.
Bu mücadele, yalnızca KKTC’nin geleceği için değil, aynı zamanda Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki hakları ve güvenliği açısından da kritik bir öneme sahiptir.
Rum basınında, AB’nin sürece etkin katılımını sağlamanın birincil hedeflerden biri olduğu görülüyor.
AB, tarafsız bir arabulucu olma iddiasında olsa da şimdiye kadar sergilediği açık taraflı tutum, bu söylemi çürütmektedir.
AB, Rum yönetimini tek taraflı olarak Kıbrıs Cumhuriyeti adı altında üyeliğe kabul ederek, Kıbrıs meselesinde tarafını belli etmiştir.
Dolayısıyla Brüksel’in bu süreçte herhangi bir “garantör” veya “hakem” konumuna geçiş hakkı yoktur.
Ayrıca Türkiye’nin bölgesel rolünün artması ve Doğu Akdeniz’deki jeopolitik dengeleri değiştirmesi, Rum-Yunan ikilisini tedirgin etmiş durumda.
Bu nedenle müzakere masasını bir koz olarak kullanarak Türkiye’nin bölgedeki etkinliğini sınırlamaya çalışıyorlar.
Ancak ne Türkiye ne de KKTC, bu oyuna gelmeyecek.
Rum tarafının niyeti, müzakereleri “başlatıp” süreci yıllarca sürüncemede bırakmak.
Her seferinde çözüm iradesi varmış gibi masaya oturup, Kıbrıs Türk halkının haklarını yok sayan şartlarla müzakereleri sabote ediyorlar.
Ardından suçu Türkiye ve KKTC’ye atarak uluslararası kamuoyunda mağduriyet algısı yaratmaya çalışıyorlar.
Aynı senaryoyu defalarca izledik.
Fakat bu kez, Kıbrıs Türk halkı olarak bir oyalama sürecine daha geçit vermeyeceğiz.
Kıbrıs’ta çözüm sadece iki egemen devletin iş birliği temelinde mümkündür.
Türkiye’nin ve KKTC’nin hakları pazarlık konusu yapılamaz.
Cenevre’de herhangi bir ilerleme sağlanacaksa, bu ancak Rum tarafının Kıbrıs Türk halkının egemen eşitliğini ve uluslararası statüsünü kabul etmesiyle mümkün olacaktır.
Bunun dışında her senaryo, çözümsüzlüğü derinleştirmekten başka bir işe yaramayacaktır.
Sonuç olarak, yarın Cenevre’de başlayacak zirve, Rum tarafının eski alışkanlıklarını sürdürmek istemesi halinde başarısızlığa mahkûm olacaktır.
Kıbrıs Türk halkı artık geçmişte olduğu gibi hayali vaatlere kanmayacak, geleceğini kendi elleriyle inşa etmeye devam edecektir.
KKTC’nin tanınması, egemen bir devlet olarak uluslararası alanda yerini alması ve Türkiye ile birlikte Doğu Akdeniz’de haklarını savunması, bu sürecin en önemli hedefidir.
Esas gerçek budur ve bu gerçek asla değişmeyecektir.