Adaletin Vicdanındaki Yolculuk
“Adaletin Vicdanındaki Yolculuk” başlıklı yazımızda, adaletin anlamını, bireyler üzerindeki etkisini ve toplumdaki rolünü derinlemesine inceliyoruz. Adaletin vicdani boyutuna dair düşüncelerimizi keşfedin.
Adalet, insanın vicdanında başlar.
Meslekten gelen öğretiler ve yaşanmışlıklar, bana yazımda nasıl bir giriş yapmam gerektiğini öğretti.
Saymayı bıraktım artık, kaç yıldır bu mesleği yaptığımı ama öğrenmeyi asla bırakmadım.
Bazen, başınıza bir felaket geldiğinde ya da başkalarının başına gelenlerden ders çıkardığınızda gerçekleri daha iyi kavrayabiliyorsunuz.
Genelde toplumsal ve siyasi konularda yazıyorum; ancak bu kez, sadece okurlarımızla dertleşmek ve biraz olsun farkındalık yaratmak amacıyla kaleme alıyorum bu yazıyı.
Ülkemiz küçük bir ülke olduğundan, neredeyse pek çok kişi birbirimizi tanıyoruz.
Malumunuz, 19 yaşındaki oğlum bir trafik kazası geçirmiş ve ağır yaralanmıştı. Çok şükür, şimdi fiziken iyi; dualarını esirgemeyenlerden bir kez daha Allah razı olsun.
Ancak bugün, kaza ve detaylarını ya da sonrasında yaşadığımız süreçleri değil, en çok yaralandığımız anları paylaşmak istiyorum.
- Mesela, kaza olduğu gün: Oğlumun yoğun bakımda, kemikleri kırık, beyin kanaması geçirdiğini ne hastaneden ne de polisten öğrenmedim.
Oğluma çarpmışlar, ağır yaralanmış, ambulans gelip alıp götürmüş ve biz, tüm bunları adli takip grubuna gelen bir haberle öğrendik.
En çok yaralanan an, çocuğunuz o anları yaşarken yanında olamamak.
- Yoğun bakım kapısında beklerken: Bir hemşirenin içeriden çıkıp siyah bir çöp poşetinde “bunlar Samim’in üzerinden çıkan eşya ve kıyafetler” diyerek size uzattığı an.
O an, durumunu bilmiyorsunuz ya, bir anda nefesiniz kesiliyor, dizleriniz tutmuyor.
- Dişçi iğnesinden bile korkan çocuğunuzun: Ameliyathaneye götürülürken size bakarak “korkma anne” dediği o ses tonu, kulaklarınızdan ve beyninizin içinden asla gitmiyor.
- Taburcu olduktan sonra: Her ambulans sesi duyduğunuzda telefona sarılma hissi.
Duyulan kaygıyı anlatacak kelime yok.
- Mahkemede çocuğunuzun önünü tıkayarak: Kazaya neden olan sürücüyle göz göze geldiğiniz anda “neden, nasıl oldu, görmemiş miydin, telefonda mıydın o anda?” diye sessizce sorgulamak.
- Ve son olarak: Zanlı avukatı Kaya Muhtaroğlu’nun karar okunduktan sonra oturduğum bankın önüne gelerek “bu ülkede yargıçlar var” demesi.
Belki de bilmiyorsunuz Kaya bey ama, onca canımız yanmasına rağmen nefret duygusuyla hareket etmedik.
Karşı tarafı yaşadıklarımızdan sorumlu tutsam da, bunun bir kaza olduğunun bilincindeyim.
Bu bilinçle yargımıza, yargıcımıza ve savcılarımıza hep güvendim ve güvenmeye devam edeceğim.
Hangi ceza, bir annenin evladıyla sınandığı bir duruma eş değer olurdu ki?
Neticede yargıçlarımız da önlerinde bulunan kanunlara ve bulgulara göre kararlar verir; aksi, bizim gibi hukuk devletinde düşünülemez. İşte bu nedenle içiniz rahat olsun, sizinle aynı görüşteyiz: “BU ÜLKEDE YARGIÇLAR VAR.”
Bunları yazarak sizinle tartışmak değil amacım; ama müvekkiliniz sizin önceliğiniz olsa da, orada acı içinde oturan bir anne olduğumu unutmuş olmanız beni çok üzdü.
Belki bilmek istersiniz, verilen ceza takdirini o an hiç düşünmedim.
Düşündüğüm şey, onca acıyla bir kaza sonucu yüzleşen evladıma neyi, nasıl daha fazla ruhunda yara açmadan anlatmam gerektiğiydi. Çünkü onun sağlığı, ruhunda açılan yaraların iyileşmesi ve hayatına yeni hedefler koyarak ilerlemesi benim için çok daha önemli.
Birileri cezalandırılsın, hapiste yatsın; onun da bir hata ile geleceği olumsuz etkilensin derdinde değilim.
Arzulanan da bu değildir.
Lakin, bu kadar kuralsızlığın alışkanlık haline geldiği bir ülkede bir emniyet supabı olması gerektiğine inanıyorum.
Elbette şikayetçi olduk; yaşadıklarımızı asla telafi etmez ama trafik kazaları ve sonuçları, ibretlik hikayeler ve değişen yaşamlar ortaya çıkarıyor.
Dünyanın her yerinde kazalar oluyor; sıfırlayamayız ama küçücük bir ülke için bu kadar çok gelecek sönüyor.
Bir replikle bitirmek isterim: “Dünyanın bütün kanunlarına yazmalılar bence, BİR ÇOCUĞUN RUHUNU ÖLDÜRMEK DE CİNAYETTİR.”