Doğu Akdeniz Üniversitesi Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin Kıbrıs’taki Deprem Riskleri Değerlendirmesi
Doğu Akdeniz Üniversitesi Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi, Kıbrıs’taki deprem risklerini kapsamlı bir şekilde değerlendirerek, bölgenin güvenliğini artırmayı hedefliyor. Güncel verilerle desteklenen araştırmalar, risk yönetimi stratejileri geliştiriyor.
Doğu Akdeniz Üniversitesi Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi (DAUM) Değerlendirmesi
Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde (DAÜ), deprem sırasında yaşanabilecek riskleri azaltmak ve afetlere hazırlıklı bir toplum oluşturmak amacıyla kurulan Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi (DAUM), Kıbrıs adası ve çevresinde meydana gelen son depremlerle ilgili kapsamlı bir değerlendirme gerçekleştirmiştir.
Yapılan bu değerlendirmede şu ifadeler yer almaktadır:
“Doğu Akdeniz bölgesi, Türkiye’nin güneyi ile Suriye ve Lübnan’ın batısı arasında yer alan Kıbrıs Adası, özellikle sismolojik açıdan sismojenik bir bölge olarak dikkat çekmektedir.
Adanın güney kısmı, Kıbrıs Tektonik Yay’ı tarafından kontrol edilirken, kuzey kısmı ise Girne Sıradağları etkisi altındadır.
Kıbrıs Yayı, Şubat 2023’te meydana gelen Kahramanmaraş ve Hatay depremlerinin tetikleyici unsurlarından biri olan Afrika, Arap ve Avrasya levhalarının kesişim noktasına yakın bir konumda bulunmaktadır. Kıbrıs, Anadolu, Afrika ve Arap tektonik levha hareketlerinin etkileşime girdiği karmaşık bir yapıdadır.
Anadolu ve Afrika tektonik levhaları, adanın güneyinden geçen ve bu bölgede levha sınırını oluşturan Kıbrıs Yayı boyunca çarpışarak bir dalma-batma kuşağı meydana getirir.
Bu dalma-batma kuşağı, Baf Transform Fayı olarak bilinen kısa bir transform fay hattıyla da etkileşim halindedir.
Kıbrıs yayının bulunduğu tektonik levha sınırı, Ölü Deniz Transform Fayı ve Doğu Anadolu Fayı ile birlikte Afrika ve Arap levhalarının hareketlerini etkilemektedir.
Bu durum, adayı ciddi şekilde etkileyen ve büyük bir yıkıma yol açtığı değerlendirilen 1222 yılındaki Mw 7.0–7.5 büyüklüğündeki deprem gibi büyük depremlere zemin hazırlamıştır.
Ayrıca, 11 Ocak 2022’de Baf’ın batısında Mw 6.4 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmiştir; bu deprem, 1996’dan bu yana Kıbrıs’ta yaşanan en büyük deprem olarak kaydedilmiştir.
1900’den bu yana Kıbrıs bölgesindeki büyük depremlerin merkezi üssü konumu ve özellikleri incelendiğinde; geçtiğimiz günlerde Doğu Akdeniz’de meydana gelen ve merkezi üssü kıyıdan yaklaşık 50 km uzaklıkta olduğu bildirilen depremin, Değirmenlik Yayına (Kythrea Fault) yakınlığı göz önünde bulundurulduğunda, kayda değer bir yıkım ve can kaybına yol açmamış olsa da, Kıbrıs adası için önemli bir uyarı niteliği taşıdığı kabul edilebilir.
Diğer taraftan, Şekil 1’de gösterilen iki büyük depremin nedeni olan Doğu Anadolu Fayı ve bunun Helen Fayı’na uzanan devamındaki fay kırılmalarının güneybatıya doğru ilerlemeye devam etmesi durumunda, Kıbrıs Yayı’na ulaşarak başka bir büyük deprem yaratma potansiyeli bulunmaktadır.
Ayrıca, adanın çevresinde son yıllarda meydana gelen küçük ve orta büyüklükteki depremler, bölgenin sismik olarak daha aktif hale geldiğine işaret etmektedir.
Kıbrıs çevresinde son bir ay içerisinde meydana gelen Mw>4 olan depremler, Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü, Bölgesel Deprem-Tsunami İzleme ve Değerlendirme Merkezi verilerinden elde edilmiştir.
Büyük bir depremin meydana gelmesi durumunda, denizle çevrili bir ada olan Kıbrıs’ın deprem ile beraber gelebilecek tsunami, heyelan, sıvılaşma ve kaya düşmesi gibi etkilerle başa çıkabilmesi için kurtarma, yardım ve tahliye süreçlerinin dikkatlice planlanması gerekmektedir. İnşaat sektörü, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) en büyük endüstri konumunda olup, tasarım ve yapım hataları büyük bir depremde ciddi yıkımlara yol açabilir.
Ayrıca, KKTC’deki mevcut ve gelecekteki konutların önemli bir bölümü, diğer ülkelerden gelen öğrenciler tarafından kullanılmaktadır.
Bu bireylere zarar verebilecek herhangi bir olay, KKTC ile diğer ülkeler arasında diplomatik sorunlara yol açarak istenmeyen finansal ve politik sonuçlar doğurabilir.
Belirtilen bilgiler doğrultusunda, ülkemizin bir an önce kapsamlı ve çok disiplinli bir Deprem Risk Azaltma programını hayata geçirmesi büyük önem taşımaktadır. Bu programda izlenmesi gereken adımlar şunlardır:
- Ülkenin sismolojik bulgularına dayalı olarak sismik tehlike haritasının yenilenmesi,
- Depremle ilişkili tüm tehlike parametrelerini kapsayan mikrozonasyon haritalarının geliştirilmesi; bunlar arasında yer hareketi şiddeti, baskın periyot, yüzey kırılması, heyelan, sıvılaşma, kaya düşmesi, büyük yerleşim alanları ve tsunami potansiyelleri yer almaktadır,
- Yeni bilimsel ve teknik bulgulara göre tasarım ve inşaat standartlarının güçlendirilmesi ve güncellenmesi,
- Yeni binalarda, sismik performans ve sürdürülebilirlik açısından daha uygun yapı malzemelerinin kullanılması,
- Deprem dayanıklılığı yüksek binalar inşa etmek amacıyla gelişmiş ve yenilikçi yapısal sistemlerin uygulanması,
- En yaygın bina türlerini belirlemek için mevcut bina stoğunun sınıflandırılması,
- Her bina türü için uygun mühendislik taleplerinin belirlenerek kırılganlık eğrilerinin veya yüzeylerinin oluşturulması,
- Her bina türünün kayıp tahminlerinin yapılması,
- En acil olanlardan başlanarak zayıf binaların güçlendirilmesi,
- Olası bir depremde, olası mağdurlar, yaralılar ve evsizlerin sayısının tahmin edilmesi ve temel ihtiyaçlarının belirlenmesi,
- Kurtarma ve yardım ekiplerinin hazırlık seviyelerinin artırılması,
- Evsizler için uygun barınma alanlarının belirlenmesi,
- Deprem ve diğer ani doğal afetlere karşı topluluk düzeyinde güvenlik kültürünün oluşturulması,
- Tüm şehirler, kasabalar ve köylerde yerel afetler için Mahalle Yardımlaşma Merkezlerinin kurulması.
Sonuç olarak, diğer ülkelerden tüm ilgili uzmanların, paydaşların ve ülkemiz karar alıcı ve yetkililerinin iş birliğiyle geç olmadan yukarıda belirtilen önlemlerin hayata geçirilmesi için gerekli çalışmaların başlatılması büyük önem arz etmektedir.”