Cafer Gürcafer: Mülkiyet Krizi ve Uluslararası Hukuk Perspektifi
Cafer Gürcafer’in makalesinde mülkiyet krizi ve uluslararası hukuk perspektifleri ele alınıyor. Güncel ve derinlemesine analizler için okuyun.

Giriş
Cafer Gürcafer, göçmenlerin zorunlu göç sürecinde kurduğu düzenin zamanla uluslararası hukuk temelinde resmileştirilmesi gerektiğine dikkat çekti. Ancak, bugüne kadar bu yönde atılan adımların yetersiz olduğunu vurguladı. Gürcafer, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) mülkiyet meselelerinde kolay çözümler sunmadığını ve bu nedenle Taşınmaz Mal Komisyonu’nun (TMK) onaylandığını hatırlattı. Fakat TMK’nın etkin biçimde faaliyet gösterememesinin temel sebebinin, uluslararası hukukta gerekli adımların atılmamasında yattığını belirtti.
Gürcafer, uluslararası hukukun önemine vurgu yaparak, “Haklı sandalyesini elimizle teslim ettik” ifadesini kullandı. Günümüzde küreselleşen dünyada yalnız başına hareket etmenin mümkün olmadığını ve uluslararası hukukla etkileşimin kaçınılmaz olduğunu dile getirdi. Bu bağlamda, uluslararası hukukun kurallarına uygun hareket edilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Güney Kıbrıs ve Mülkiyet Meselesi
Gürcafer, Kanal T’de Nazar Erişkin’in sunduğu Güne Dair programında, Güney Kıbrıs’ın tutuklamaları ve mülkiyet konularında önemli açıklamalarda bulundu. Bu meselelerin sadece Kıbrıs sorununun değil, bölgesel barışın ve istikrarın da temel taşlarından biri olduğunu ifade etti.
Krizin Fırsata Dönüşme Potansiyeli ve Toplumsal Etkiler
Gürcafer, yaşanan krizin bazen yeni fırsatların doğmasına vesile olabileceğine işaret ederek, “Umarım bu kriz bizi masaya tekrar götürür” dedi. Ancak, krizin devam etmesinin iki toplum arasındaki gerginliği artıracağı ve öfkeyi daha da kabartacağı uyarısında bulundu. Bu noktada, toplumun bir bütün olarak yeniden şekillendirilmesi ve doğru stratejilerle yönetilmesi için Cumhurbaşkanlığı’nın rolüne vurgu yaptı.
KTİMB ve Çalışma Alanları
Gürcafer, mülkiyet krizinin çözümünde en aktif ve etkili örgütün KTİMB olduğunu belirtti. Türkiye ve hükümetle birlikte yürüttükleri çalışmaların, yasalar ve tutuklamalar başta olmak üzere pek çok alanda ciddi ilerlemeler kaydettiğini dile getirdi. Günlük gelişmeleri yakından takip ettiklerini ve doğru projeler, stratejiler ve planlamalarla sorunu aşmayı hedeflediklerini söyledi.
Gürcafer, büyük firmalardan oluşan uluslararası hukukçular ve danışmanlardan oluşan bir ekibin olduğunu, bu ekiplerin sürekli toplantılar yaparak süreci yönettiklerini belirtti. Ayrıca, TMK aracılığıyla takas, tazminat ve iade çözümlerinin daha aktif hale getirilerek sorunların aşılabileceğine inandıklarını ifade etti. Süreci panik yapmadan ve detaylara boğulmadan yürütmeye çalıştıklarını vurguladı. Ayrıca, BM ve AB ile sürekli iletişim halinde olduklarını ve süreçte olumlu gelişmelerin yakın zamanda yaşanacağına inandığını aktardı.
Uluslararası müdahalenin, bu davranışların sona ermesine katkı sağlayacağını öngören Gürcafer, lobiciliğin de önemli olduğunu belirtti. Milletvekilleri ve siyasilerin aktif rol almasıyla, dünyaya doğru mesajlar verilerek çözümün sağlanabileceğine değindi. Ayrıca, Crans-Montana ve Annan Planı gibi geçmişteki girişimlerde ortaya konan iradenin, Kıbrıs Türkü’nün kararlılığını gösterdiğini ve bu duruşun devam etmesi gerektiğini vurguladı.
Güçlü Bir Uluslararası Birim ve Maraş Projesi
Gürcafer, her ülkenin bir uluslararası hukuk birimine sahip olması gerektiğini ve bunun sadece bu soruna odaklanmış uzmanlardan oluşması gerektiğine dikkat çekti. Bu birimlerin, karşı adımları geliştiren ve stratejileri belirleyen merkezler olması gerektiğini belirtti. Geçmişte Cumhurbaşkanlığı bünyesinde böyle bir birimin var olduğunu ve Orams Davası gibi önemli durumlarda doğrudan müdahil olunduğunu hatırlattı.
Güçlü bir alt birimin, ekonomik açıdan da beslenmiş ve uzman kadrolardan oluşması gerektiğine vurgu yaptı.
Maraş’ın Açılması ve Eski Sahiplerine İade Edilmesi
Gürcafer, Maraş’ın açılması ve eski sahiplerine iade edilmesi konusunda uzun süredir çalışmalar yaptıklarını ve bu projelerin, geç kalınmış olsa da, büyük bir kazanç sağlayacağını belirtti. Bu adımın hem ekonomik hem de siyasi manevralar açısından önemli olduğunu ve mahkemelerin üzerindeki yükü hafifleteceğini düşündüğünü söyledi.
Kısasa kısas yaklaşımının, iki toplum arasındaki gerilimi artırabileceğine işaret eden Gürcafer, “Atom bombası gibi bir coğrafyaya dönüştük, barış ve çözüme ihtiyacımız var” dedi. Bu noktada, kalıcı ve sürdürülebilir barışın sağlanması için yapıcı adımların atılması gerektiğini sözlerine ekledi.