Kıbrıs Sorunu Üzerine Cumhurbaşkanlığı Açıklaması
Cumhurbaşkanlığı, Kıbrıs Sorunu hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Kıbrıs’taki gelişmeler, uluslararası ilişkiler ve çözüm önerileri üzerine yapılan değerlendirmelerle, sorunun seyrine dair yeni bir perspektif sunuluyor.

Cumhurbaşkanlığı, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) BM Barış Gücü’nün görev süresini uzatan kararına yönelik olarak yazılı bir açıklama yaptı.
Açıklamada şu ifadeler yer aldı:
“Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), 31 Ocak 2025 tarihinde aldığı kararla, sürdürülemez dediği statükonun hamisi olduğunu bir kez daha göstermiştir. Küresel krizler ve insanlık trajedilerine karşı aldığı veya alamadığı kararlarla sorgulanan uluslararası sistemin en eski bileşenlerinden biri olan BMGK, 61 yıldır ajandasında bir uluslararası uyuşmazlık olarak yer alan Kıbrıs sorununun mevcut haliyle devamını muhafaza etmeye yönelik bir ‘teknik tekrar’ tutumunu yinelemiştir.
Bu vesileyle, Kıbrıs Türk tarafı olarak, BMGK’nın daimi ve geçici üyelerine bu hatırlatmayı yapmayı gerekli görüyoruz.
Diplomasiyle yürütülecek bir müzakere sürecinin en temel kuralı, uyuşmazlığın taraflarının en azından görüşecekleri zemin üzerinde anlaşmalarının gereğidir.
Bu anlaşma ancak, sorunun taraflarının ayrı ayrı rızalarının alınmasıyla sağlanabilir.
Kıbrıs Türk tarafı, daha önce başarısızlığa uğramış olan federal çözüm modelinden rızasını çektiğini 2021 yılında Cenevre’de düzenlenen gayri resmi zirvede BM’ye, Rum liderliğine ve ilgili diğer taraflara iletmiştir.
Bu gerçekler ışığında Sayın Genel Sekreter, 6 aylık sürede görev yapacak bir Kişisel Temsilci atamış, görev süresi 12 Temmuz’da dolmuş olan eski Kişisel Temsilci Sayın Holguin, yeni ve resmi bir müzakere sürecine geçilebilmesi için iki taraf arasında ortak zemin bulunmadığını tespit etmiştir.
Bu saptama, BM Genel Sekreteri’nin 15 Ekim 2024’te yaptığı yazılı açıklama ile kayda geçirilmiştir.
Bu saptamanın önemi şudur: Kıbrıs konusuna adil ve kalıcı bir çözüm bulunmak isteniyorsa, taraflar müzakere yoluyla bir uzlaşıdan yana olduklarını ifade etmişlerdir.
Tüketilmiş değil, gerçekçi bir zemine geçilmelidir.
Yarım asrı aşkın bir süredir statükonun kalıcılaşmasına yol açan, başarısızlığın simgesi haline dönüşen federasyon zemininin değişmesi şarttır.
Kıbrıs konusunun çözümsüz olarak devam etmesinin en bariz nedenlerinden biri, taraflar arasındaki statü eşitsizliğidir.
Mevcut statükoyu 4 Mart 1964 tarihindeki kararıyla yaratan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Rum liderliğine Kıbrıs Türk Halkının temel insan haklarını ihlal etme cesareti vermekte, aldığı bu ve benzer kararlarla aynı zamanda tüm adada yetki ve otoritesi varmış gibi haksız ve hukuksuz şekilde davranma fırsatını tanımaktadır.
51 yıl önce belirlenen mevcut sınırlar içerisinde iki devlet olarak yan yana yaşayan taraflar, bu gerçekliğin masaya yansımasıyla ancak kalıcı ve adil bir uzlaşıya varabilir.
Kıbrıs Türk tarafı, sahadaki gerçeklerin masaya yansıyacağı bir uzlaşı modeli olan egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü zeminini tam da bu nedenlerle ortaya koymuştur.
BM Genel Sekreterinin ev sahipliğinde 15 Ekim’de iki liderin gayri resmi bir akşam yemeğinde bir araya gelmeleri sonrasında Sayın Guterres’in yaptığı açıklama, Kıbrıs konusunun geleceğine ışık tutmaktadır.
Sayın Guterres, ortak zemin konusunda iki ayrı pozisyon olduğunu ve yeni bir resmi sürecin başlayabilmesi için taraflar arasında bir uzlaşı bulunmadığını net bir şekilde ortaya koymuştur.
Sayın Genel Sekreter bu inkar edilemez olguyu İyi Niyet Misyonu raporuna da yansıtmıştır.
Hal böyleyken BMGK, bu önemli unsura kararında yer vermeyerek gerçekleri saklama yoluna gitmiş, tüketilmiş zemin üzerine yarattığı kurguyu yansıtmaya devam etmiştir.
Kıbrıs Türk tarafının rızası ve Kıbrıs Türk Halkının geleceği, teknik tekrar içeren kararların tutsağı yapılamaz.
Bu kararlar, yalnızca BMGK üyelerinin sürdürülemez dedikleri statükonun sorgulanmadan devam etmesini sağlar.
Yine 15 Ekim 2024’te uzlaşıldığı üzere, Sayın Cumhurbaşkanımız 20 Ocak tarihinde Rum liderle yeni kapıların açılması tek gündemiyle bir araya gelmiş ve Kıbrıs Türk tarafının yapıcı önerilerini Rum lidere aktarmıştır.
Orada karşılaşılan tablo, şu an için yapıcı olmaktan uzaktır.
Rum liderin güneyden güneye transit koridor talepleri, yeni geçiş kapılarının açılması çalışmalarını zora soksa da Sayın Cumhurbaşkanı, Akıncılar geçiş kapısının da açılmasını önererek önemli bir hamle yapmıştır.
Rum liderin, olmayacağını bildiği unsurlarda ısrarını devam ettirmemesi halinde bu konuda somut adımlar atılabileceği de açıktır.
Eğer uluslararası toplum, katkı yapmaktaki söylemlerinde samimiyse, bu konuda Rum liderliğini doğru yönde adım atmaya teşvik edebilir.
BMGK, Pile’nin Kıbrıslı Türk sakinlerinin yirmi yılı aşkın bir süredir insani nedenlerden ötürü ihtiyaç duyduğu ve geriye kalan 1300 metresinin asfaltlanmasıyla tamamlanacak Yiğitler Pile yolunu dahi bir al-ver meselesi olarak yansıtacak düzeye gelmiştir.
Bu durum, Kıbrıs’ın yakın tarihinde acı sonuçlarının defaten tecrübe edildiği üzere, BMGK’nın Kıbrıs Türk Halkını ilgilendiren insani konularda dahi haklının yanında duramama halinin bir tezahürüdür.
BMGK, yine kararda yer aldığı şekliyle, BM Genel Sekreteri’nin ev sahipliğinde gayri resmi genişletilmiş bir toplantının yapılacağını da memnuniyetle karşılamaktadır.
Hatırlanacağı üzere Sayın Cumhurbaşkanı bu önerisini geçtiğimiz yılın Eylül ayı sonunda Sayın Genel Sekreter ile gerçekleştirdiği ikili toplantıda yapmıştı.
Önümüzdeki Mart ayı ortasında İsviçre’de Sayın Genel Sekreter’in ev sahipliğinde düzenlenmesi öngörülen genişletilmiş gayri resmi toplantıda iki lider, iki garantör anavatan ve daha düşük düzeyde üçüncü garantör ülke yer alacaktır.
Kıbrıs Türk tarafı bu görüşmeye dair hazırlıklarına yoğun bir şekilde devam etmektedir.
BMGK’nın KKTC’de iki kampı bulunmasına rağmen, sadece Rum liderliğinden aldığı rızayla ülkemizdeki faaliyetlerine onay almış gibi bir yazım içeren bu karar, BMGK’nın gerçeklerden ne kadar uzak olduğunun bir diğer örneğidir. Ülkemizdeki BMGK faaliyetlerinin bir yasal zeminle düzenlenmesi elzemdir.
Buna yönelik önerimiz halihazırda BM tarafından değerlendirilmektedir.
Bu süre zarfında BMGK, ülkemizdeki faaliyetlerini gösterdiğimiz iyi niyet çerçevesinde yürütecektir.
1963’ten itibaren sarih bir Rum devletine dönüşen “Kıbrıs Cumhuriyeti”ne kararda yapılan atıflar, Devletimizi bağlamamaktadır. Rum liderliğinin, Kıbrıs Adası’nda 1974 tarihinde belirlenen kendi sınırları dışında fiilen veya yasal olarak otorite ve yetkisi bulunmamaktadır.”